Camiler birer mimarlık yapıtlarıdırlar. Mimari, her biri diğer ikisini tamamlayan ve onların bütünü olan fonksiyon/işlev, strüktür/yapı tekniği ve estetik gibi üç ayrı öğeden oluşmaktadır. Fonksiyon strüktürü belirler, strüktürü oluşturan elemanların arasındaki uyum ve boyut-sal oranlar da estetiği oluşturur
Bu yazının konusu camilerin işlev ve mimarisi ise de mimarinin üç öğesinden biri olan estetik yazının kapsamı dışında bırakılmıştır, konunun aşağıdaki başlıklar altında ele alınması yararlı olacaktır.
1- Mescid Deyimi:
İngiliz ve Fransız dilindeki MOSQUE, Alman dilindeki MOSCHE, Polonya dilindeki ME-ÇET ve Rus dilindeki MİÇİET sözcükleri aşağıda açıklanan işlev ve boyutları nedeni ile „CAMİ“ sözcüğünün karşılığı olamıyorlar.
Arap dilindeki „secde“ sözcüğünden türetilmiş „mescid“ sözcüğü, Endülüs devleti İspanyasında İspanyol diline „mekhita“ olarak geçmiş“ sonra da batı dillerindeki şekillerine dönüşmüştür.
Mescid, minaresi olmayan küçük bir ibadet yapısıdır. Bu tür bir yapının batı dillerindeki gerçek karşılığı CHAPEL/CHAPELLE/KA-PELLE dir. İbadet yapısı olmayan yapının cami olarak deyimlenmesine yetmiyor. Her yerde ibadet edilebilir fakat ibadet edilen her yapı cami değildir.
2- Cami Deyimi:
Cami deyimi Yunan dilindeki sayı karşılığı „Antmos“ sözcüğünden türetilmiş „aritmetik“ kökenli bir deyimdir. Arap dilinde aritmetik bir deyim olan ve toplama anlamında kullanılan „cem“ sözcüğünün çoğul şekli toplanma anlamında „cemaat“ sözcüğüne kaynak oluşturmuş, bu sözcükten de toplantı yeri „cami“ ve toplantı günü „cuma“ sözcükleri türetilmiştir. Cami toplantı yeri işlevi ile büyük bir mekan olmakla, mescid sözcüğünün batı dillerindeki karşılıkları ile deyimlenmemelidir.
3- Namazgah’lar:
İslam’ın ilk günlerinde cami’nin işlevini oluşturacak anlam ve boyutta toplantılar yoktur. MS 622 yılında Medine’ye göç ile, islam öğretisinin yaygınlaştırılması amacı ile henüz islam inancında olmayan topluluklara konuşmalar yapmak gerekmiş, önceleri rastgele seçilen alanlar, daha sonra çevreleri basit çitlerle çevrili ve üstü açık namazgahları oluşturmuşlardır. Eski yerleşim merkezlerinde günümüze kadar gelmiş namazgahlar görülmüştür.
Ulucamiler’in görüşü kesen kolonlarının çokluğu, mimarları kolonsuz geniş mekanlar arayışına yöneltti fakat büyük çaplı kubbeler konusunda henüz deneyimsizdiler.
Bunlardan biri Bursa’da Namazgah semtine adını vermiştir.
4- İlk Camiler:
Namazgah’ların üstlerinin açık olması Ortadoğu iklim koşullarında güneşten korunmayı gerektirmiş, namazgahlar hellenistik dönemin „stoa“sı, Bizans döneminin „arkad“ları örnek alınarak „revak“larla çevrilmiş ve gölgelik mekanlar sağlanmıştır. Bu dönem camilerinin İstanbul camilerinin revaklı avlularının çok daha basit örnekleri olduğu düşünülebilir.
5- Ulucami’ler:
İlk camiyi oluşturan kare şeklindeki avluda, kıble yönündeki revakın kıble yönünde genişletilmesi ile açık ve kapalı mekanlardan oluşan camiler, dört revakın da genişletilmesi ile avlusu, kapalı mekanın ortasında yer almış „Ulucami”ler oluşturulmuştur. Bu tip camilere örnek olarak Medine’de HAREMİ ŞERİF, Kahire’de AMR ve İBN-İ TULÜN, Eski Malatya’daki Uluca-mi gösterilebilir.
„Ulucami“ deyimi kapalı mekanın boyutunu deyimlemek için kullanılmış ise de, Ulucami deyimi belli bir mimari ekolü deyimler. Revakların genişletilmesi çatı örtüsünün statik sorununu da beraberinde getirir.
sayısında yayınlanan „Bazilikadan Esinleniş“ başlıklı makalemde ayrıntılı olarak açıklandığı gibi ulucamilerin geniş mekanlarım örten çatı sistemleri, İstanbul’da Yerebatan sarnıcında olduğu gibi bir diğerini dik açı ile kesen çok sayıdaki kolon akslarına taşıttırılmış ve bu tür statik çözüm ulucami olarak deyimlendirilmiştir
Güzelliğine karşın Bursa Ulu-camii, ulucami türünün yaklaşık 100 yıl gecikmiş bir kopyası olmakla dönemine göre çağdaş bir yapı olamamıştır. Dörder kolon arasında kalan (20) adet kare mekandan birinin kubbe ile örtülmemiş olması, kapalı mekan ortasındaki avluların en son ve iklim gereği en küçük bir örneğini oluşturmaktadır.
Selçuk’taki „İsabey“ camii yalnızca iki nefi ile basit bir ulucami örneğini oluşturuyor ise de asimetrik ve her penceresi bir diğerinden farklı ön cephe görüntüsü ile estetiğin doruğuna ulaşmış bulunuyor. Günümüzün sanat anlayışına göre simetri istenmeyen bir öğedir. O dönemlerde bir mimarın simetrik olmayan bir ön cepheye otoritelere kabul ettirebilmiş olması büyük bir başarıdır.
6- Bursa Tipi Camiler:
1326 yılında Bursa’nın ilk Osmanlı başkenti olması ve Orhan Camii ile başlayan akımla cami mimarisinde Bursa’ya özgü bir tasarım görüldü. Ulucamiler’in görüşü kesen kolonlarının çokluğu, mimarları kolonsuz geniş mekanlar arayışına yöneltti fakat büyük çaplı kubbeler konusunda henüz deneyimsizdiler.
Aynı boyutta ve kıble yönünde arka arkaya yer alan iki kare mekanın daha küçük iki kubbe ile örtülmüş iki küçük kare mekanla yanlara genişlemesi Bursa camilerinin (T) veya (ters T) planını oluşturdu. Bursa’da Orhan camii, Yıldırım camii Muradiye (II Murat) ve Yeşil cami, İstanbul’da Muradpaşa camii bu akımın örneklerini oluşturdular.
7- İstanbul Tipi Camiler: Statik gelişme aşaması „Bazilikadan Esinleniş“ başlıklı makalem-
de ayrıntıları ile tanımlanan İstanbul camileri cami mimarisinde son aşama olmuştur.
8- İbadetin Yönü:
Mekke’de henüz toplu ibadetin söz konusu olmadığı dönemde yön konusundaki soruları Muhammed; „Tanrı her yerdedir ibadetin yönü olmaz“ şeklinde yanıtlamıştır.
Medine’de toplu ibadetler başlayınca cemaatin karmakarışık durması uygun görülmemiş, onları disipline edecek bir yön gerekmiştir. O dönemde Medine’de çok yahudi vardır. Muhammed ilk dönemlerde kendilerinden borç para da almıştır. Hem ilişkilerin güçlendirilmesi hem
de yahudileri de İslama çekme amacı ile ibadette yahudiler için de kutsal olan Kudüs’e yönelinmiştir.
9- Camilerde Akustik:
Kubbenin iyi bir akustik için uygun hatta gerekli olduğu şeklinde bir kanı yerleşmiştir. Matematik, fizik ve akustik bilim dallan açıklamaktadır ki kubbe gibi konkav iç mekanlarla bir diğerine paralel duvar, tavan ve döşemeler eko’yu oluşturan birincil etkenlerdir. Eko’nun olduğu, her sözcüğün veya her notanın en az ikişer kez duyulduğu mekanlarda akustikten söz edilemez.
Betonarme ve çelik konstrütsü yon olanaklarının bulunmadığı dönemlerde statik açıdan büyük bir gereksinim olan kubbe akustik açıdan büyük bir dezavantaj olmuştur. Mihrab üstünde ve pandantiflerde yer alan stalaktikler ve galeriler özellikle halılar ve cemaat eko’yu yok eden önemli akustik elemanlardır. Örneğin Milet’de 1402 yılında inşa edilmiş ve günümüzde artık kullanılmayan İlyasbey cami’inde halı yokluğu nedeni ile konuşmalar anlaşılmamaktadır.
10- Minare – Mimber – Mihrab: İslamın daha ilk yıllarında Medine’de yüksekçe bir yere çıkılarak halkın ibadete çağrıldığı bilinir.
Ayasafya’da, kanun koyucu anlamında Iustinnianus unvanı ile tanınan Bizans İmapratoru Flavio Pet-ros Sevastio’nun elindeki Ayasofya maketinde çan kulesi görülmez. Çan kulesi ilk kez X. yy. da güney Fransa’da 1204 yılında da haçlılar tarafından katolik kilisesine dönüştürülen Ayasofya‘ da görülmüştür.
Minarelerin Ortadoğuya gelen haçlıların inşa ettiği çan kulelerinden esinlenerek inşa edildikleri düşünülebilir.
Mihrab’ın kilise mihrabından, hutbe okunan mimberin de kilisedeki vaaz kürsüsünden esinlenerek geliştirildiği bir çok örnekte görülmektedir. Ayasofya avlusundaki vaaz kürsüleri ile mimberin benzerliği dikkat çekicidir.
11- Selatin / Cuma Camileri ve Hutbe
îslamın yayılması ile cuma toplantılarının da işlevi değişti. İslamın bundan böyle tanıtılması değil egemenliğinin duyurulması gerekmekte idi. Fethedilen ülke ve kentlerde, genellikle kiliseden dönüştürülen ilk camilerde hükümdar adına okunan hutbe ile o ülke veya kentte islam hükümdarının veya halifenin egemen olduğu, bunun dışında her cuma „hitab“ sözcüğünden türetilmiş „hutbe“ lerde hükümdarın yeni kanun, kural ve buyrukları duyurulmakta idi.
Başlangıçta islamın tanıtılması amacına yönelik cuma toplantıları, özellikle islamı benimsememiş olanlara açıktı ki İslama katılanlar
çoğalabilsin. Cuma toplantılarının din, ırk, renk ve zengin fakir ayrımı gözetilmeksizin herkese açık olması değişmez kuraldı. Günümüzde ibadet sırasında müslüman olmayanların camilere sokulmaması caminin işlevine ters düşmektedir.
Cuma toplantıları sonunda kılman namazın geçerliliği hem namaz kılınan mekanın halka açık
olma hem de o yerde islam toplumunun egemen ve bağımsız olma koşuluna bağlı bulunuyor idi. Halkın her kesimine kapalı bir mekanda veya islam toplumunun bağımsız olmadığı bir dönemde kılınan cuma namazı geçerli olamazdı. Örneğin padişahın halka açık olma koşuluna aykırı konumdaki Topkapı Sarayı’nda kılacağı cuma namazı için saraydan dışarı çıkması ve halka açık bir mekanda cuma namazı kılması gerekmekte idi.
Hükümdarların cuma namazlarını kıldığı camiler Selatin / Cuma Camii adını almışlardır. Cuma camileri hükümdarlar tarafından vakfedilmişler ve selatin / cuma camii simgesi olarak da en az iki minareli olarak planlanmışlardır. Büyük kentlerimiz varoşlarında yer alan ve sanat yapıtı olan eski camilerin niteliksiz kopyalarını oluşturan yeni camilerin çoğunun iki minareli olmaları, islamı maddi ve politik çıkar amacı görenlerin bilgisizliklerinden kaynaklanmaktadır.
Cuma namazının geçerliliği islam toplumunun egemenlik koşuluna da bağlı olduğuna göre, 6 Ekim 1922 gününe dek süren İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde padişah VI. Mehmet Vahdettin’in Yıldız camiindeki ünlü cuma namazlarının da geçerliliğinden söz edilemez.
23 Nisan 1920 günü milli güçlerin egemenliğinde bulunan Anadolu topraklarında ve Ankara’da Hacıbayram camiindeki cuma toplantıları amacına uygun son cuma toplantıları olmuş, aynı gün TBMM’nin açılışı ile ve „Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir“ ilkesi gereği cuma toplantıları amacı yönündeki egemenliğin simgesi olma işlevinden soyutlanmış ve yalnızca öğle namazı işlevlerini korumuşlardır.
23 Nisan 1920 günü Hacıbayram camiinde Mustafa Kemal’in okuduğu hutbe de amacına uygun son hutbe olmuştur. Günümüzde yasa ve kuralları T.C. vatandaşlarına duyuran resmi gazete hutbe’nin yerini almıştır. Bundan böyle laik T.C. sınırları içinde hiç kimse kendi adına hutbe okutamaz. Devletin de hutbe okutmak gibi bir görev ve yetkisi olmadığı gibi hutbe okutmaya gereksinimi de yoktur.
Comment here
Du musst angemeldet sein, um einen Kommentar abzugeben.